Thursday 25 August 2011

yol

bir yol arıyorum
günlerce ve uzun geceler
ayağımın altında gitsin diye

dağda patika, nehrin yatağı
portakal ağacının gölgesi
güneş içimi kavursun diye


güneşin dik açılarla hiç düşmediği bir dünyadan çıkıyorum. zoraki umudum itekliyor arkamdan. gün dönüyor, ardından yeni bir gün başlıyor öncekinin aynı. berduşluk gülleri soluyor, mahmuzumu kaybediyorum. bir yol tutturuyorum, bir hana çıkar mı bilmeden. tırnaklarım hala kanıyor, savaşçıyım. savaşçı, iyi veya çok savaşan, savaşkan, cengaver. güneş ufuktan gözlerimi yakıyor, birazdan tepeme dikilecek. yarın daha zor gelecek. zorlaştıkça hayat kolaylaşacak. kök salma mevsimi geliyor. mevsim hayat.


kutupta bir vadi. kör beyazlık, beyaz geceler. açlıktan daha kötüsü varsa, açlık. ölüm gibi kesiyor soluğumu rüzgar. uyku yasak, uykusuzluk işkence. işkence, aşırı gerginlik, sıkıntılı durum, azap. kara bulanmış bir adam, buz kesilmiş bir adamdır. buz, bütün yoksunlukların en ironiği. kesici, yakıcı, ıslak bu soğuk. soğuğun adı yalnızlık.


pembe bulutların uğradığı bir çölde dolanıyorum. bir vaha, belki serap bulsam. tepeler, tepecikler, taneler, tozlar.. toz, çok küçük parçacıklara bölünmüş olan herhangi bir madde. kumdan dünya. un ufak olmuş bütün kalpler. ayaklarımın altında eziliyor, ayaklarımı gömüyor ve içine çekiyor beni bu mezarlık. mezarlık sevda.

dağın yamacındaki geçitten geçiyorum. geçit, geçmeye yarayan yer. sonra dağın kör gözü, oyuk. oyuk, oyulmuş, içi boş ve çukur olan yer. ayaklarım yaralanıyor. ardımda kırmızı izler bırakıyorumdur. elimdeki asa rehberim; tak, tak sesler. gözlerimde şekiller canlanıyor; gölgeler, canarvarlar, korkular, bin türlü mahluk. kulaklarım ayazı duyuyor, bir de tak, tak.. dünyamın merkezine iniyorum, bilincimin derinliklerine. derinlik, bir şeyin dip tarafının yüzeye, ağza olan uzaklığı. uzaklaşıyorum gitgide. uzaklaştıkça yaklaşıyorum. gözlerim karıncalanıyor. yolculuğumun sonu. sonun adı umut.

Wednesday 17 August 2011

dostlar

sevinçlerimiz bize has
her biri tekil, özel
zorluyoruz kendimizi

bakışlarımız ayrı güzellikte
kalbimiz parlıyor renk renk
susuyoruz, konuşuyoruz

bizi birleştiren ne peki
ben'leri biz yapan
nasıl anlıyoruz dilimizi

deliliğe komşu sona varışlar
bitmeyen bitişler yaşadıklarımız
susmayan ağıtlar kulaklarımızda

biz böyle yaşıyoruz acımızı
beynimizi çürütene dek
aynı feryadı haykırıyoruz

bir omuz aradığımız
biz
omuz

not: dostum tijen'e gitsin.. ophelia'ma..

Monday 1 August 2011

nasıl oluyor

nasıl oluyor
adın bana dönüyor
dünyayı dolaşıp
kırmızı bir sayfa
sökülüyor çığlıklarımdan
aşkengiz duraksamalar
dokunuyor geceye
dudaklarımı ısırıyorum
bakışım tasvirsiz kuyuya dökülüyor

nasıl oluyor
o yara aynı sesle kapanıyor
masal mağarası gibi
gizsiz bir söz
adın
gelip beni buluyor

bir.ağustos.ikibinonbir


not:

(nasıl oluyor
adın bana dönüyor
dünyayı dolaşıp
kırmızı bir sayfa
sökülüyor çığlıklarımdan
aşkengiz duraksamalar
dokunuyor geceye
dudaklarımı ısırıyorum
bakışım tasvirsiz kuyuya dökülüyor

nasıl oluyor
o yara aynı sesle kapanıyor
masal mağarası gibi
gizsiz bir söz
adın
gelip beni buluyor)