Monday, 17 May 2010

ah ustalar.. olmuş mu bu tezgah böyle..

onlarca tanışma içinden çeşit çeşit tanışma anlatabilirim. bütün bu yığının saatlerimizi alacağını düşünme. birkaç şekli vardır tanışmalarımızın. çünkü bizler basmakalıbız. tüm marjinalliğimize rağmen birkaç modelden yukarı çıkmaz özgünlüğümüz. kenardayız, sayfamızın kenar sayısı belli.

ilk yaz günlerinden biriydi yine, bugün gibi sıcak. polenler daha kör etmiyordu burnumuzu kaşıntıyla. yaz, ilk günlerinde bir telaş başlatır tenlerde. yapış yapış olmadan vücutlarımız dokunmak isteriz başkalarına. sodalarımızı yudumlarken zoraki bir sohbet tutturmuştuk. insanlığımızdan ödün vermeyelim de tanıyalım birbirimizi - azıcık. çeneme vurdu yine, başladım mı anlatmaya öylece.. bir türlü dikkati toplanamadı. eli kaydı gitti organını düzeltmeye. derdi neydi sanki? bayılmıyordu sohbetime de bana da. yarım saatimizi almadı zaten birleşmemiz.

boş bir eve gittik. ev boştu, içimiz boştu, doldurduk. ah ustalar.. bu mutfak tezgahı düz değil ki. elleri kırılasıca ustalar. türkiye'de böyle işte insanlar. alacaklarını aldı mı özen göstermezler işlerine, umursamazlar da ötesini. halbuki avrupa böyle miymiş? işlerinin hakkını verirmiş insanlar, seks yapmak için de kasmazlarmış-mış. tabi, devam edelim.

yere serdiğimiz buzdolabı kutusu ne de naif duruyor. insan sadece sekse odaklandı mı pek yavan oluyor bu da. ama yine de iki tarafın da derdi bu. beklenti yok, umut yok, hayat var. sus, suss. işte bitti, en fazla yarım saatimizi aldı. ağzımda pis bir parfüm tadı kaldı. kokusu başka, tadı başka meredin. su içsem geçmez, sigara içsem bastırmaz. bu sahteliğe bu kalıcılık yaraşır mı?

iki dakika önce olanlar neydi? şimdi ahbap olduk, birbirine yabancı ahbaplar. ah ustalar.. bu mutfak tezgahı eğri.. gözü kör olasıca ustalar. bu kadar kasmasa da sohbet eğreti durmasa. tamam o zaman, yolun devamını biliyorum. gelmene gerek yok. tamam, çok naziksin. 

No comments: