günlerce ve uzun geceler
ayağımın altında gitsin diye
dağda patika, nehrin yatağı
portakal ağacının gölgesi
güneş içimi kavursun diye
kutupta bir vadi. kör beyazlık, beyaz geceler. açlıktan daha kötüsü varsa, açlık. ölüm gibi kesiyor soluğumu rüzgar. uyku yasak, uykusuzluk işkence. işkence, aşırı gerginlik, sıkıntılı durum, azap. kara bulanmış bir adam, buz kesilmiş bir adamdır. buz, bütün yoksunlukların en ironiği. kesici, yakıcı, ıslak bu soğuk. soğuğun adı yalnızlık.
pembe bulutların uğradığı bir çölde dolanıyorum. bir vaha, belki serap bulsam. tepeler, tepecikler, taneler, tozlar.. toz, çok küçük parçacıklara bölünmüş olan herhangi bir madde. kumdan dünya. un ufak olmuş bütün kalpler. ayaklarımın altında eziliyor, ayaklarımı gömüyor ve içine çekiyor beni bu mezarlık. mezarlık sevda.
dağın yamacındaki geçitten geçiyorum. geçit, geçmeye yarayan yer. sonra dağın kör gözü, oyuk. oyuk, oyulmuş, içi boş ve çukur olan yer. ayaklarım yaralanıyor. ardımda kırmızı izler bırakıyorumdur. elimdeki asa rehberim; tak, tak sesler. gözlerimde şekiller canlanıyor; gölgeler, canarvarlar, korkular, bin türlü mahluk. kulaklarım ayazı duyuyor, bir de tak, tak.. dünyamın merkezine iniyorum, bilincimin derinliklerine. derinlik, bir şeyin dip tarafının yüzeye, ağza olan uzaklığı. uzaklaşıyorum gitgide. uzaklaştıkça yaklaşıyorum. gözlerim karıncalanıyor. yolculuğumun sonu. sonun adı umut.