Yeni tanışan insanların birbirlerine ilk sordukları sorulardan birisidir bu: “Memleket nere?” Bölünmenin ve etnik kökenlerin yoğun olarak tartışıldığı bu günlerde bizi bölen günlük unsurlardan bir diğerine değinmek istiyorum. Etnik bölücülüğün yanına kardeş olarak ‘memleketçiliği’ sunuyorum.
Memleketçiliğin yoğun olduğu bir ülkeden çıkmıştır ‘milliyetçilik’ kavramı. Fransızların memleketçiliği ünlüdür. Ülke içindeki bölgesel farklılıklara dayanır. Gelişmiş bölgelerle az gelişmiş bölgeler arasında aksan farklılıklarındaki vurguyla başlayan bu ayrımcılık geleneklerdeki ve fiziksel görünüşteki farklılıklar üzerinden sınıf ayrımcılığına kadar varır. Memleketçilik anne-babanın nereli olduğuna, bir ileri kademede de ataların nereden geldiklerine dayanır. Peki Türkiye’de memleketçilik ne durumda?
Topluluklar hakkında genel önermeler sunmak teker teker bireylerle ilgili (ön)yargılar edinmeye kadar varır. Örneğin, A şehrinden olanlar çok içerler, B şehrinden olanların eli uzun olur gibi. (Burada, toplulukların genel eğilimlerinin tüm bireylere mal edilmesinin yanılgısı vurgulanmaktadır.)
Memleketçilik etnik ayrımcılığa nazaran daha az rahatsız etmesine rağmen ondan daha derin, ayrıntılı ve minik parçalara bölmesiyle daha sinsidir. (Belki de görece daha büyük topluluklar oluşturmak tehlikeli sayılmaktadır?) Sözgelimi, önceleri İstanbul’a göç eden aileler şehirdaşlarıyla / köydeşleriyle yakın ilişkiler kurmuşlardır. Öyle ki aralarına başka şehirlerden gelenleri almama eğilimi göstermiş, komünler gibi yaşamışlardır. Bu küçük topluluklar zaman içinde örgütlenerek şehir / köy derneklerini oluşturmuşlardır. Bu dernekler hemşerilerini kollamış, geliştirmiş ve kalkınmalarını desteklemiştir. Büyükşehirlere yapılan yoğun göçlerin sonuçlarından biri olarak da görülebilecek bu yaklaşımla topluluklar geldikleri bölgelerin geleneklerine takındıkları tutucu bağlılıklarıyla büyükşehirleri sosyo-kültürel olarak etkilemişlerdir. Bu etki çokluk olumsuz yöndedir. Gettolaşmış mahalleler ve semtler güvenlik açısından sorunlar yaratırken eğitim, işgücü ve çevre gibi konularda da aksaklıklar ve yetersizlikler ortaya çıkarmıştır. Bu durumun göç veren şehirlerin de kalkınmasına olumsuz etkisi büyüktür.
Peki göç eden insanların vatanseverliği yargılanabilir mi? Ayrıca bu insanların geçmişlerine olan bu tutucu bağın sebebi ne olabilir?
Kısa yolcu ve açık bir yaklaşımla bu eğilimler pragmatiktir. Propagandası yapılan bu eğilimlerle toplum üzerinden birey olarak hayatta kalma amacına hizmet etmektedir. Bu pragmatiklik tembelliğe dayanmaktadır. Eğitimsizlik, öğrenmeye ve değişmeye güdülen kuşkucu miskinlik.
Diğer taraftan, bu tutucu eğilimlerin yanında kabataslak ‘modern’ diyeceğimiz bir eğilimden de bahsetmek zorundayız. Göç eden ailelerin ikinci ya da üçüncü kuşak çocukları doğdukları ve içinde büyüdükleri topluma –bazen kısmen- uyum sağlamışlardır. ( Aslında doğdukları kültür artık ne o şehrin kültürüdür, ne de memleketlerinin kültürüdür. İkisinin bir kombinasyonu olmuştur. ) Bu noktada ortaya çıkan sorun bir sıkışmışlık durumudur: Ailelerinden aldıkları kültür ve içinde büyüdükleri toplumdan aldıkları kültür arasında sıkışan bu bireyler tabiri caizse çemberin ne içinde, ne de dışındadırlar. Bu gri bir kültür tabakasıdır.
Toplumumuzun bu çok kültürlülüğünden yararlı çıkarımlar elde etmek bizim elimizde. Çözüm çatışmada değil uzlaşma ve yeni ve heterojen bir toplum elde edip hayatta kalmaktadır.
Not: Bu yazı 26.10.2009 tarihinde serbest yazarlar platformu'nda yayınlanmıştır.
3 comments:
barış manço'nun şarkısı geldi aklıma. hemşerim memeleket nere diye soruyordu ya ve cevap olarak da "bu dünya benim memleket" geliyordu...
ne güzel diyordu.. ben de öyle diyorum. hepimiz dünyalıyız ya, bu yeter bize..
Basligi okur okumaz aklima gelen bazi fikirlerin yazinin devaminda tek tek ele alinmis olmasi sevindirdi beni. Ozellikle, kisinin memleketini baz alarak karakter tahlili yapmayi, basta zararsiz gibi gorunen ama aslinda irkciliga kadar uzanan bir davranis bicimi olarak adlandirsak yanilmis olmayiz.
Ayrimcilik yapabilmek icin bahane bulmak ne kadar da kolay. en basitindan, Sunun kupesi var, bunun saci uzun diyip yaftalamak ya da daha da ileriye gidip Bunun ailesi suradan, oburu kurt/ermeni/alevi diyip dislamak...
Post a Comment