dört mü yoksa beş mi geride kalan yıl sayısı tam çıkaramadım. yağmur böyle yağıyordu yine bulutları yırtarcasına. avrupa'nın ortasındaki şehrin havaalanı polisi çantamı didik didik ettikten sonra beni dört, bilemedin beş metrekarelik bir hücreye koymuştu. sorgu sıramı beklemek üzere hapse yollanacaktım. yağmur içimdekini döküyordu benim yerime. bana cesaret verir, avutur gibiydi. öyle hissetmiştim. sanki ağlamamı söylüyordu, sular döküldükçe içimdeki çamura batmış ruhum temizleniyordu. o zamandan beri ne zaman yağmur yağsa mutlu olurum. bütün pislik temizlenir içimde.
pencereleri tellerle örülmüş bir otobüse bindirdiler sonra. caddelerden geçerken insanların içeridekini görmek için attıkları meraklı bakışlar isabet ediyordu üzerime. ellerimdeki kelepçeler, etrafımdaki engel beni sıkıştırıyordu. nasıl bu hale düşmüştüm? bir kaçış planı olmalıyken bu, nasıl infilak etmiştim? ayakkabılarımın bağcıklarını aldılar, sahip olduğum herşeyi aldılar ve bir kutuya attılar. aşağılanmış hissediyordum ama yüzümdeki tebessümün söylediğine göre intihar edeceğimi düşündükleri için ben onları aşağılıyordum.
iki tane ranza ve etrafında sandalyelerin dizili olduğu bir hücreye koydular beni. bir oda mıydı yoksa bu.. hatırladığım kadarıyla bir gürcü, bir çinli, biri daha ve ben.. içinde bulunduğum gerçekliği net olarak algılayamamıştım daha. hemen bir duş aldım. uyumaya hazırlanırken karşımdaki ranzada gürcü'yle çinli'nin porno dergilere bakarak oynaştığını gördüm. çinli, hücrenin zevki miydi? ürktüm. en iyi ihtimalle taciz edilebilirdim. oyalanmadan uyudum. daha sonra şampuanım çalınacaktı. =)
sabah olduğunda bir polisin sesiyle uyandım. adımı söylüyordu. gerekli prosedürü uygulamak için sağlık kontrolünden geçirmeye ve ifademi almaya götüreceklerdi beni. önüme bir form koydular. çeşitli hastalıkları geçirip geçirmediğime dair sorular vardı. son sayfa en eğlencelisiydi: hiç depresyona girdiniz mi? depresyonda olduğunuzu düşünüyor musunuz? hiç intihar etmeye teşebbüs ettiniz mi? vs hepsine evet dedim. avusturya da olsa, avrupa'da bu cevaplarla iyi muamele görebileceğimi biliyordum. tepemde dikilen polis almanca birşeyler söyledi, aşağıladı sanırım. zaten türk olmam yeterince problemdi.
bir odaya soktular beni. türk bir tercüman eşliğinde hikayemi anlatacaktım. o sahte pasaportla ne işim vardı orada? nereye gidiyordum? amacım neydi? kendimin bile inanmadığım yalanlar söyledim. uğraşmak istemedikleri için 'hadi canım sen de.." demediler. sonra oradan kurtulmamı sağlayanı söyledim. isveç'e iltica talebim halihazırda vardı. mülteci kimliğim de çantamdaydı. önceki gün havaalanında çantamı arayan polis görmemişti. bunu o zaman söyleseymişim beni hemen isveç'e geri yollayacaklarmış meğer. isveç.. evim..
aynı gün akşam olmadan stockholm'deydim tekrar. ne olursa olsun istanbul'a dönecektim. mülteci bürosu'nun tayin ettiği danışmanımı aradım. en az dört, olmadı beş farklı şekilde geri dönmek istediğimi, iltica etmekten vazgeçtiğimi söyledim. sesinde saklayamadığı bir sevinç hissetmiştim. ne yapmam gerektiğini söyledi. ilk yollandığım geçici ikamet yerine gidip işlemlerimi yaptıracaktım. bir on gün daha uğraşmam gerekti. bu kısmı da bir başka zaman anlatacağım..
No comments:
Post a Comment