Saturday 29 January 2011

aloooooooo.......

batılı kendinden menkul düşünceler (mim)

yerden göğe ve başladığı yere geri dönen bir merdivenin altından geçtik ya, öclerimiz karıştı birbirine nemli bir akşam vakti. gözlerin güzeldi, bir atkı dolamıştın boynuna. gözlerin koyu koyu bakardı utangaç ve sevdalı. kaşların gözlerini savunurdu da kirpiklerin onlara siper sererdi inceden. uyandım. bir gece önce mırıldandığım şarkıyı unutmuşum; gözlerinin içine başka hayal girmesin.. göz kapakların bakışlarını örtmüş gibiydi de, öyle değildi aslında. uyku. alnında gezdirdim parmaklarımı. baktım, izledim, özledim yastığının kıyısından bakışlarını. dudaklarım okşadı gözlerini ki o gözler beni görmedi hiç sevişirken. dudaklar gözleri okşarsa yola bakar derlerdi kalpler. takmadım. kimseyi takmazdım zaten; dostu, dini, batılı ya da şüpheyi.

baharı muştulamaktaydı cemreler teker teker. havaya, suya ve toprağa düştü. üç tane. tanrılar uyanır, doğa ana uyanır diye kutladım herkesin bayramını. son cemre düştüğünde bir baktım eksilmiş içimin büyük parçası. bahar kapımdan alıp götürmüş aşkı; bahar oldu aman, al kese astım gül dalına. o cemreler içimden kopmuş teker teker..


kıyıda oturdum bir kayanın üzerine. altımda deniz, üstümde kızıla bulalı akşam vakti. 'herkes hak ettiğini bulur..' derdim de 'kime ne ettim bilmeden..' diye hayıflandım kendi kendime; aklımın sokaklarını arar sorarken, kim bilir ben kaç kalp kırdım. sonra insan olmaya karar verdim. tanrı'yı fasülye yaptım oyunda. hepimiz iyiyiz, hepimiz kötüyüz. artık kızmıyorum kimseye..

bilemediğim bazı hisler taşıyorum. göremediklerim var gözlerimle. biliyorum, beni sakınıyorsun annem.. omzumda izini taşıyorum; baykuş.. 



bu yazı aynadaki aksim'in 'batıl inançlarınızla ilgili bir mim yazınız.' mimine istinaden yazılmıştır. dileyen yazabilir. paslamıyorum. ama yazarsanız da haberim olsun.. ;)

Sunday 23 January 2011

bahar akşamları

(MASTERCARD by Ferdinando Scianna)

şimdiye büyümüşsündür
bisikletinden düştüğünden beri
yağmurlu bahar akşamı

şimdiye büyümüşsündür
o bahar akşamından beri
öte yollarda taze meyveler
dökülmüştür avucuna toprak kokulu
kalmamıştır yüzünde toyluğun izi
kirli bir ifade yerleşmedi mi hala
bakışlarındaki bilir tavrına
hani çiçeklerini göstermeden
çıplak ağaçlar kaldırımlarda
o denli savunmasızdı mevsim
gençlikti, taze kandı, kaynardı

'sen gittiğinden beri' diye
başlayan bir şiir yazmak istedim
bazı bahar akşamları
hükümsüz bir rüzgar gibi
önüme katarak çiğ damlalarını
düşmesin diye çocuklar, büyümesinler de
varsın hırpalıyayım kendimi
çirkin bir cisme vurup başımı
yine ağaçlara sordum adını
tarlalardan kopartıp al renginde çiçekleri
sildim yüzündeki sancının izlerini

şimdiye büyümüşsündür
sen gittiğinden beri
ağaçlar görmezden geldi baharı

..23/1/11

Sunday 16 January 2011

doğum günü mimsisi

dün gecenin artçıları olarak herkes bir doğum günüdür tutturdu gidiyor bloglarında. isim vermeye gerek yok şimdi. hem reklama girer, hem de dedikoduya.. amma ve lakin (böyle yazılmadığını biliyorum), ne diyordum efendim, hah, amma ve lakin engel olmayacağım kendime. neden olayım ki? peh peh peh.. işte bu doğum günü artçıları bir mim edasıyla salınırken blogroll'larımızda, kendime engel olmadım. olamazdım efendim..

"fazla içmeyeceğim zaten. eve de erken giderim. sabah kalkıp ders çalışmam lazım.."

böyle bir yalanla başladı gece işte.. hani yalan da değildi ama saat 00:00 itibariyle koca bir yalana dönüştü doğrularımız. gerçeklerimize el değmedi, gerçek olarak kaldı onlar: dostluklar, kahkahalar, şakalaşmalar, bıdı bıdı sarhoş muhabbetleri, sarılmalar.. ve saire (bu da birleşik yazılır) neyse ki bu sefer "seni çok seviyorum karoshi, iyi ki hayatımdasın.. ama şimdi kusmaya gidiyorum.." tarzı bir cümle kurmadım. ne(yi)me lazım, aksi bu sefer kolunu sokar, yapışırdı gırtlağıma..

şu fani dünyada payıma hep birahinin dibi düştü. pandora o anne içgüdüsüyle, masaya gelir gelmez birahileri boş bardaklara doldururken hep dibi kaldı bana. dibine yetişmişim dünyanın. ama olsun fıstıklı pasta fıstık gibiydi. hani fıstıklı değildi de 'fıstık pasta'ydı. bittim kendisine, aşığıyım..

gecenin nasıl bittiği benim için bir muamma.. kızılkayalar'ın önündeki o kısa direklerin(adları herneyse artık) üstüne otururken bir aksi gördüm sanki.. sonra karıştı kalabalığa, göremedim bir daha.. sonra karoshi ve ekibini gördüm. işaret parmağımla 'bir saniye..' yaparken "bir tane de ben alayım bari.." diyip gittikten sonra onları da bulamayıp boynu bükük evime döndüm.

dolmuşta sınıfımızın erasmuslusu andrej'le karşılaştım -ki kendisi yeni damadımız sayılır gaia tarafından. sonra metrobüste dizime başını koyan o sarhoş da olmasaydı şefkate aç kalacaktım. (bu dünyanın dibi kalıyor lan hep bana!)

(g)özel not: bu yazıyı birkaç kişi dışında herkes saçma bulacaktır, bulasıdır..

Tuesday 4 January 2011

çimen türküsü



"benim de bir kavanoz kırmızı balığım var, ama onu seviyorum diye bütün dünyayı sevdiğim de söylenemez a. bir yığın saçmalık, sevecek misiniz, söze de bak. istediğiniz kadar içinizi dökün, zarardan başka bir şey çıkmaz. unutulması gereken şeyleri hatırlamak neye yarar ki? insanlar bazı şeyleri de içlerinde saklamalı. ta içinizde, derindeki kendiniz, işte sizin iyi yanınız budur. sağda solda iç yüzünü ortaya dökenden ne beklenir? yargıca bakarsanız hepimiz başımız dertte olduğu için buradaymışız. laf! bizim ne diye burada olduğumuz çok basit. bir defa, burası bizim ağacımız, ikincisi, o yok mu o, bir de o yahudi parçası, bize ait olan bir şeyi aşırmaya yelteniyorlar. üçüncüsü, sizler, hepiniz burada iseniz, burada olmak istediniz de ondan, ta içinizden gelen bir ses böyle yapmanızı istiyor.."




"..ama düş kuramayan insanlar insanlar terlemeyen insanlar gibidir, içlerinde bir yığın zehir birikir."


truman capote