Thursday 30 June 2011

insan insanın hudududur

az önce bir şey oldu. bir şeyi farkettim..

'homo homini lupus'a karşı 'insan insanın hudududur' dememin sebebini anladım sanırım. evet, kendimi anladım. bir tür öngörüymüş demek ki, bir tür bilinçaltı .

'insan insanın kurdu', evet, katılıyorum. ama bunda ziyan yok. kabullenmemiz gereken bir gerçek sadece. burada kıl payı bize düşen duracağımız yeri bilmek. o zaman kurtlar kuzu oluyor. kime ne kadar mesafeli olmamız gerektiğini iyi belirleyelim yeter..

Wednesday 29 June 2011

aranıyor

arkadaşlar!

siyah ve dişi yavru bir kedi sahiplenmek istiyorum. varsa tanıdığınız haberim olsun..

sevgiler..

Monday 27 June 2011

kalem alıştırması

kaybolduk ellerimizde bir tutam bizle
çocukluğumun bütün imgelerini yırttım
kirli ve hisliydiler ıslak uykularda
gömdüm, böldüm, unuttum

uyaksız bir raslantıysa geçmiş
heceleri sevelim, sayalım
uyak ağızda kalan tütün tadı
geçmişi serbest bırakalım

adını hiç sormadın, adını sildin
bir mısra hatırlıyorum, yarım şiir
bilseydin, söylerdin belki
künyesi kırık şair

kaçımı bozulmuş kurtuluş
anlamsız sözcüklerle donanmış
öylece gelirse özgürlük
gider öylece bir güz sabahı
herhangi bir günü saklıyorum senden

düşün ki aşıktım o gün sana

kandığım yalanlar

pandora cancağızım bir mim paslamış. konusu şöyle:

"küçükken sizlere uyarı, korkutma veya batıl inançlar nedeni ile söylenen, ama siz o afacan çocuk aklınızla  söylenenleri gözünüzde çok alakasız bir şekilde canlandırdığınız, korktuğunuz, fakat büyüyünce “lennn, nasıl da yediler beni bununla küçükken” dediğiniz bir şeyler var mı? varsa bunlar nelerdir?"


şimdi efendim, pasladığı son kişi olmama içerlemekle birlikte daha fazla gecikmeden mimin gereğini yerine getireyim istiyorum. kandığım yalanların bir kısmı şöyledir:


ben küçükken, minicikken annem uyuturdu beni. uyurken de masallardan tutun da süre ve ayetlere kadar bir sürü şey anlatırdı. anlattığı bazı masallar bizim aileydi, bazıları da dini masallardı. işte ben bunlara inanmıştım. 'allah var.' dedi, ben inandım. 'melekler kanatlarını açıp korur.' dedi, ben inandım. hatta o melekleri görmek için de çok kastım olmadı. şimdi anlıyorum ki hiçbiri yokmuş. 


tırnak kesmeyle ilgili hurafeleri pandora ve miskin gibi ben de dinledim. yok, neymiş tırnağı gazeteye kesmek gerekirmiş ve çöpe atmalıymış. yoksa dağılan tırnaklarımızı kirpiklerimizle toplayacakmışız ahirette. sonracığıma tırnağı düz sırayla kesmemek daha iyiymiş. sünnetmiş. hikayesi de gayet faşizandı: birgün peygamber tırnaklarını keserken bir hristiyan çocuk gelir ve der ki "aa.. benim babam da tırnaklarını böyle kesiyor.." peygamber buna içerler: "ulan gavur! senin baban da böyle kesiyorsa, ben, koskoca allah'ın koskoca elçisi de mi onun gibi keseceğim.." bu tırnakla ne alıp veremediği var müslümanların anlamadım. arapların pis olmasıyla alakası olsa gerek. .


bir de kara kedi görünce saçımızı tutardık. ta ki bir kuş görene kadar. kedi ve kuş; tez-anti tez.. birkaç ay içinde siyah bir kedi edinmeyi planlıyorum şimdi.. =)

Thursday 16 June 2011

canım çook sıkılıyor ey ahali.. (len! bak iki harfle yazdım. hoşuna gitti mi sıpa?) bacaklarım kasıldı oturmaktan. hava da bozdu.. dünki şansım dötümde patladı.

dün? ne mi oldu? hemen anlatıyım.. =)

önce sabah gittiğim iş görüşmem çok iyi geçti. işi aldım. daha kep atmadan işim oldu. gittiğim ilk iş görüşmesinde işe alındım. çok heyecanlıyım. =)

sonra kpds açıklanmış. o berbat geçen sınavdan 82,5 almışım. hala inanamıyorum. bir de ales'e girebileymişim kim tutardı ki beni..

bugün de kumkapı'ya gideceğiz sınıftakilerle. gel gör ki hava bozdu, bozmadı bok gibi oldu. gömlek ve yelekle donacak popişim, buz kesecek.. giderken bir hırka falan mı alsam cevahir'den acaba. çok kötü oldu bu.. cumartesi de kep atarken yapmur yağarsa o kep gerçek anlamda işe yaramış olacak.. =)

bir yerden veren rabbim bir yerden alıyor işte. rakımıza azık olacak bu gece yağmur.

öyle işte. böyle gereksiz bir yazı da girdim. heyecanımı ve can sıkıntımı aynı anda sizlerle paylaştım ya.. yağmurda sıçana dönsem de gam yemem gayrı.. ;)

Tuesday 14 June 2011

günlerdir öyle tartışmalar yapılıyor ki.. gazeteler, televizyonlar, dost sohbetleri, facebook yorumları.. günlerdir öyle tartışmalar yapılıyor ki düşünüyorum. demokrasi deniyor. demokrasi diyorlar. demokrasi diyoruz. işte demokrasi. koyun sürüsü diyoruz; koyun, sürü, yobaz, cahil, eğitimsiz.. 'biz kimiz ki..' demeyeceğim. biz yazan ve düşünen insanlarız. bizler okuyoruz, izliyoruz. izlerken görüyoruz, istemli olarak. tanımımız bu olabilir. bizi ayıran gözümüzü boyamanın zor olması. özgür ve özgün düşünen bir azınlığız bu eğitimli grubun içinde belki. azınlığın içindeki azınlığız. birey olmamızı sağlayan her özelliğimize indikçe azınlık konumuna sokulabiliriz. öteki olabiliriz. birey olmanın başdöndürücülüğüne kapılabiliriz. kapılmayalım. ortak noktalarımızı bularak bir arada kalabileceğiz çünkü. neden bir arada yaşamak bu kadar önemli? milyarlarca insanın başka çaresi yok mu yani? hayır, yok. bu da başka bir yazının konusu olabilir. 


demokrat geçinen ben facebookta küfürler edip kovdum akp destekçisi insanları. insanlar diyorum, arkadaşlarım demiyorum. arkadaşlarımı düşüncelerine göre seçme hakkım var nasıl olsa. gelen yorumlardan birisi şöyle:


" ben de AKP'yi sevmiyorum biliyorsun ama bu yaptığın toplumsal kutuplaşmayı arttırmıyor mu sence?"


evet artırıyor. artırmalı. artırsa keşke. neyden ve neden korkuyoruz bu kadar? neden her muhalefet bizi iç savaş ortamına taşısın? demokrasi diye diye cami kapatanlar, bebekleri öldürenler şimdi kendi demokrasi anlayışlarından çekmiyor mu? ece temelkuran'ın söylediği gibi mazluma ne oldu da böyle zalim oldu? cevabı içinde ece hanım. evrensel ilke kendini gösterdi; sağ kalma mücadelesi.  çoğunluğun tiranlığı demokrası.. gerçek demokrasiyi şimdi yaşıyoruz ve hiçbirimiz demokrasiyi sevmiyoruz. kemalist rejimi mumla arıyoruz, alışmıştık ona. o da başarısızlığını çekiyor. orduyu beslemesinin ceremesi değil midir bu? ordu, eğitimsiz halkın tepesine binsin.. şimdi o eğitimsiz halk ordunun tepesine biniyor. iyi mi oluyor? bilmiyorum. olan şey hoşuma gitmiyor. bu halk hoşuma gitmiyor. bu din hoşuma gitmiyor. islamlaşmak hoşuma gitmiyor. ılımlı olup orta yolu bulmaya çalışmanın zamanı değil artık.


şimdi, tam da buradan ilan ediyorum ki artık ılımlı olmayacağım, öyle değilim. 


ben ateistim.


ben eşcinselim.


ben işsizim.


ben ezilenim.


ben özgürlükçüyüm.


'ben'lere karşı olan herkesin karşısındayım. 'biz'in içinde 'ben' olamayan kimseye kabulüm yok.

Friday 10 June 2011

hayal (kalem atıştırmaları)

hayalle başladı hepsi
bildiğiniz o kurmaca
sizinkinden farkı yoktu
boşluğu dolduran boşluk

hayal haritadır gerçeğe
altyapıdır büyük şehirlere
bir ok atarsın ileriye
vurursa hayal, ıskaysa hayal

Thursday 9 June 2011

Friday 3 June 2011

dakika 1, gol 1

bodoslama dalıyorum: kafam darmadağınık, bok gibiyim. birkaç gündür kafamın içini toparlamaya çalışıyorum. okul bitti, mezuniyet.. şimdi iş kaldı elimde bir tek. karın tokluğuna çalıştığım köleliğim.. abartmıyorum, gerçekten öyle. kafamı dağıtan da bu durumun canımı sıkmaya başlaması. anlatacağım..

yaptığımı iş dolayısıyla 7/24 ulaşılıyor olmamız gerekiyor. öyle diyor müdürüm. aradıklarında ulaşmaları gerekiyormuş. üstüne saat kaç olursa olsun o işi halletmem de gerekiyor. dahası nerede olursam olayım.. sınvalarımın bittiği gün ofise uğramam gerekti yarım saatliğine. müdürüm e. bey:

e. bey: artık bitti değil mi? sınavın yok başka?

heyecanla onayladım. zaten ofisten çıkıp sınıftan arkadaşıma gidip çekecektik biraz, kutlama.. ofisten çıkmadan e. bey tekrar etti:

e. bey: sizlerin 7/24 ulaşılabiliyor olmanız gerekiyor. ozan, bazen sana ulaşılmıyor. sınavlarınla ilgilidir belki. bilemiyorum..

ben: e sınavdayken açamıyorum e. bey. onun dışında ulaşılıyorum, dedim. ama 2 saat sonrasında beni pişman edeceğini elbette bilemezdim. kafam uçmuş iyiden, istanbul'un en iyi kafasındayım, öyle böyle değil.. yanımdakiler de bir muhabbet, enteresanlar. alışmaya çalışıyorum.. telefon çaldı. mutfağa gittim, sessizliğe..

e. bey: eve vardın mı ozan? kiosk işinde ne durumdayız?

ben: o işle o. ilgileniyordu, e. bey. benim bir bilgim yok.

e. bey: net bir sayıya ihtiyacım var. iptal edilmeden önce sen ilgilenmiyor muydun?

ben: tamam ama sınavlarım vardı. o. ilgileniyordu kiosk işiyle. ben bir çalışma yapmadım. o.'la konuşup döneyim size.

e. bey: hadi bakalım..

o.'u aradım. çok yoğun olduğunu ve bir çalışma yapmadığını söyledi. halbuki bir kaç kere arayıp detay sormuş, güncelleme yapmıştı. neyse.. e. bey'e geri döndüm:

ben: o. bir çalışma yapmamış e. bey. elimizde bir sayı yok yani.
e. bey: internete girebiliyor musun? ilan çıkman gerekiyor o zaman.
ben: dışardayım ben e. bey..

buradan sonra ve hatta olumsuz yanıtlarımda e. bey'in sesindeki hayalkırıklığı ve beklenti o kafada beni iyiden iyiye gerdi. 20 yıllık öğrencilik hayatımda hiçbir öğretmenimden bu kadar çekinmemiştim. sesim çatladı, yutkundum. bu telefon görüşmesinden sonra ağzıma sıçıldı tabi. ne kafamı toparlayabildim, ne de azıcık olsun rahatlamayı başardım. bunun garipliğini de gece ayılmaya başlarken farkettim =)

ertesi sabah işe 5-10 dakika kadar geciktim. erken gitmem gerekiyordu ama gidemedim. metrodan çıkıp ceylan hotel'in girişini ararken o. aradı.

o.: neredesin ozan? çocuklar gelmiş, maymun gibi ortalıkta dolanıyorlar. ne yapacaklarını bilmiyorlar. beni arıyorlar..
ben: metrodaydım çıktım şimdi. farkındayım. varmak üzereyim.
o.: ara çocukları, konuş..
ben: arıyorumm..

hayret doğrusu, bana emir mi veriyorsun? azarlıyor musun? neler oluyor.. :S

gün içinde de arayıp işin nasıl gittiğini sordu o.: bir aksilik var mıymış? çocuklar iyi çalışıyor muymuş? falanmış. filanmış.. şimdi, beni arayıp bunları soracak kişi o. mudur? benimle aynı işi yapan çalışma arkadaşım? e. bey mi aratıyor acaba? neden kendisi aramıyor ki? benim haberim olmadan o. terfi mi aldı? aralarında bir düzen kurdular da oturtmaya mı çalışıyorlar yani? efendim, böyle paranoyaklık yapmıyorum. e. bey ve o. eski arkadaşlar. birbirlerini işten önce de tanıyorlar, muhabbetleri var.

rahatsız olduğum nokta şu: iyi niyetim mi kullanılıyor? susuyor ve gülüyorum diye hiçbir şeyin farkında olmadığımı mı sanıyorlar yani? benim adım ozan kayra. salak değilim. mal değilim. gözümden de kolay kolay hiçbir şey kaçmaz. umursamam. susarım. karşımdaki sınırını şaşırırsa da haddini ve hududunu bildiririm.

sıra geldi özanaliz kısmına: sanırım okul kapanınca hırçınlık alanımı nereye koyacağımı şaşırdım. bunu işe adapte etmem gerekiyor =) çünkü okulda sakinliğimle olduğum kadar dişliliğimle de tanınırım. hatta hocalar arasında daha çok dişliliğimle tanınırım. işyerinde de ne kadar sakin olduğuma şaşırıyor insanlar. bunun kullanıldığını hissediyorum, rahatsızım.

sonuç olarak bugün e. bey'le konuşacağım. aynen böyle anlatacağım. olmadı patronla konuşacağım, a. bey'le. bakalım ne olacak. en kötü ihtimal kendimi kaybeder biraz sert konuşur, çantamı alıp çıkarım. bir kaç ay aç dolaşır, sonra daha iyi bir iş bulur çalışırım. ama böyle olmaz..