Friday 2 July 2010

düşüş

uçak indiğinde aklımda olan tek düşünce bir an önce otel bulup yemek yemekti. körükten çıktıktan sonra yolcumun yanımda olmadığını fark ettim. söylene söylene geri döndüğümde adamın yanında bir kadın polisle koca bir alman kurdunun durduğunu gördüm. artık geri dönemezdim. sırıtarak yanlarına gidip sordum:

"bir sorun mu var?"
"köpek sizden hoşlanmadı. lütfen beni takip edin.. nereden geliyorsunuz?"
"hindistan."
"nerelisiniz?"
"kıbrıslıyız arkadaşımla.."

bu arada, aramızda ingilizce konuşuyor olmamız da komikti tabi. uzun ve geniş koridorda ilerleyerek bir odaya girdik. hemen arkamızdan valizlerimiz gelmişti. odada 10 kadar polis vardı. rahat davranayım diye uçakta içtiğim şaraplar şimdi bir komediye sebep olacaktı.

valizimin yarısı türkçe kitaplarla doluydu. kitapları benim alacağım konusunda anlaşmıştık ciwanla. bunların hangi dilde olduğu tartışılırken, diğer taraftan eşyalarım didik didik ediliyordu. komikti, aradıkları birşeyler vardı: uyuşturucu. oysaki hindistan'dan bambaşka bir amaçla gelmiştik..

"poşetteki çamaşırlar kirli, kokarlar. açmanızı tavsiye etmem.." suratıma bir bakış fırlatıp açtı poşeti genç kadın. yüzündeki ekşimeyi görünce bilmiş bilmiş: "sizi uyarmıştım.." dedim. sağ tarafımda da cüzdanımı boşaltan iki erkek polis vardı. "başkalarının eşyalarını karıştırmak hiç hoş bir davranış değildir.." ne saçmalıyordum böyle. gelen cevap beni susturmalıydı.. "biz kötü çocuklarız!" bu sırada yanımda da yolcuma aynını yapıyorlar, bir yandan da sorguluyorlardı. çaktırmadan hem onları dinliyordum hem de ona göre cevaplar veriyordum.

küçük, beyaz duvarları olan, penceresiz bir odaya aldılar ayrı ayrı. tamamen soyunmamı istediler. çok utanmıştım. iki tane adamın karşısında bu şekilde soyunmak.. odadan çıktığımızda kitapların başında bir kadının onların dilini onayladığını gördüm. bu saatten sonra türk olduğumu inkar edecek değildim. hemen atladım:

"aa.. türkçe biliyor musunuz?"
"ben.. çok az bliyorm.."

evet, yaka kartına bakınca kadının yunan olduğunu gördüm ve yutkundum.. ne de olsa çantamdaki kıbrıs pasaportuydu..

buradaki işimiz bitince başka bir yere götürdüler bizi. havaalanı karakoluydu burası sanırım. bir hücreye koyulduk. hala yolcumu sakinleştirmeye çalışıyordum. sanki gerizekalı adam zaten buraya iltica etmeye gelmemişti. duvarlarda her dilden yazı vardı. benden önce gelen türkler sakinleştirici telkinlerde bulunmuşlardı. aslında belliydi ki onlar da çok rahattı.. 'rahat olursanız hiçbir şey olmaz. sakin olun yeter..'

tabi ki burada da rahat durmadım. hindistandan beridir sigara içmemiştim. sigarasızlık beynime vuruyor, hatta dışarı çıkmak için sinirlerimi yırtıyordu.

"sigara içmem lazım. bu benim hakkım. insan haklarına aykırı bu yaptığınız!!" nasıl bir saçmalıktır bu.. ama bedenimin buna ihtiyacı vardı. polis ısrarla beklememi söylüyordu. en sonunda kendi kullandıkları şeyi (bir tür tütündü sanırım ama çiğnenen cinsinden. hala tam olarak ne olduğunu bilmem..) uzattı. benim cevabım yine takdire şayandı:

"bilmediğim şeyleri kullanmam ben!" söylerken bile komik gelmişti bu..

No comments: